Open top menu
26 Ekim 2014 Pazar



Çoğumuz günlük hayatta sayısız duyguya kapılabiliriz; mutlu olabiliriz, sinirlenebiliriz, aşık olabiliriz, sıkılabiliriz… Bunları genel bir kategoriye koyarsak halk arasında “ruh hali” olarak tanımlıyoruz. Birçok güncel cümlenin içerisinde bunu kullanabiliyoruz örneğin “Ruh halim çok berbat.” gibi. Peki, gerçekten bunlar bizim ‘ruh halimiz’ mi ki bu şekilde tanımlamalar getiriliyor? Bu gibi durumlarda kastedilen “ruh” nedir?
Halk arasında çok yaygın olan sanrılardan biri de bizim duygularımızı asıl ortaya koyan şeyin, bizim ruhumuz olduğudur. Bu bilginin kaynağına bakacak olursak çok eski çağlara gitmemiz gerekir. Önceki çağlarda başlayan ruhun olduğuna dair ilk inançları, öldükten sonra dirileceklerine inanıp mezarlarını oda şeklinde yapan, atlarıyla ve ya değerli eşyalarıyla gömülen uygarlıkları kanıt niteliğinde ortaya sürebiliriz. Din ile bağdaşmış olan bu ruh kavramı, başlarda sadece insanlarda değil, doğanın her yerinde olabileceğini ortaya koyuyordu. Güneş tanrıları, su tanrıları, bereket tanrıları insanların bu fikirlerinin gerçek olduğunu düşünerek ortaya çıkmışlardır. Yanardağın bile bir ruhu olduğunu düşünen bu insanlar çok uzun yıllar içerisinde bunun ruhla bir alakası olmayıp, doğanın bir düzeni olduğunu ve onları tanrı olarak gördükleri nedenlerin arkasında sadece doğal nedenler yattığını gördüklerinde, doğaya ait şeylerin bir ruhu olmadığını anlamışlar ve zamanla kabul etmişlerdir.
Günümüze baktığımızda bizim toplumumuzda insanların ruhu olduğuna dair düşüncesi çok yaygındır. Bunun asıl nedeni yine dinle bağlaşık bir düşünceye dayanabilir. Çoğunlukta yaşadığımız dinlere bakarsak öldükten sonra dirilme, bedenin çürüyüp ruhun aynı kalması, ruhun ödüllendirilmesi ve ya cezalandırılması, tanrıyla kurulan iletişimin sadece ruh aracılığıyla yapılabilmesi gibi durumlar olduğu için inançlı birinin ruhun olduğuna inanması absürt görülecek bir durum olarak görülmemesi gerek. Fakat bu durum, onların düşüncelerini hiçbir şekilde doğrulamaz. İnanç, gerçek olarak kabul edilemez. Eski çağlardaki inanışların yanlışlığını bilim teker teker nasıl ortaya koyduysa günümüzdeki inanışların da yanlış olan kısımlarını çürütebilir. Toplum içerisinde bilim ilerledikçe düşünceler değişti, tanrılar gitti ve ruhlar yok oldu. Ama bizim toplumumuza baktığımızda insanların ruhunun olduğu düşüncesi çok yaygın olarak görülmektedir.
Bilimsel çalışmalar duygularımızın beynimizde yer alan limbik sistemimizdeki  talamus, amygdala ve hippocampus gibi yapılar tarafından denetlendiğini ortaya koymuştur. Yani bilindiğinin aksine bizim ruhumuz üzülmez, sinirlenmez, aşık olmaz, mutlu olmaz, bunların hepsi beynimizde ilgili bölümler tarafından kontrol altına alınıp bu şekilde hissetmemizi sağlar. Bir diğer konu olan psikoloji, ruh bilimi anlamına gelse de ve düzeltilmeye çalışıldığı alanı her ne kadar “ruh sağlığı bozukluğu” olarak tabir etsek de bunlar da sinirsel bozukların yol açtığı sorunlardan başka  bir şey değildir.
İnsanın kendisini özel bir varlık olarak nitelendirmek istemesi de ayrıcalıklı olarak bir ruha sahip olduğunu düşünmesine itebilir. Fakat bizim diğer canlılardan üstün olduğumuz söylenemez. Bizden daha hızlı, daha güçlü, daha dayanıklı ve birçok konuda daha üstün olan milyonlarca canlı yaşamaktadır. Bizim tek üstünlüğümüz beynimizin gelişmiş olmasıyla alakalıdır ki bu durumda üstünlük yarışı söz konusu olamaz. Ruhumuzun olduğuna dair düşüncelerin olmasına yol açan diğer bir etmen de yaşadığımız gezegende diğer varlıklardan daha akıllı olduğumuzdur. Akıllı olmak, duygulara sahip olmak, düşünebilmek gibi etmenler bizi diğerlerinden ayırır fakat bu bizim ruhumuz olduğu anlamına gelmez. Çünkü bütün bunlar beynimizin fonksiyonlarının gelişmişliğiyle alakalıdır.
Çevremizden ve ya sosyal medyadan gördüğümüz üzere ruhla alakalı birçok haber ve olay yaşanmıştır. Fakat ruhların görüldüğü, çağırıldığı, konuştuğunu iddia edenler bunu hiçbir şekilde kanıtlayamamışlardır. Bu gibi olayların arkasında başkalarının kazançları olabileceği gibi sadece bir duyumsal yanılsamadan da ibaret olabilirler. Yahut beynimizin mükemmel olmaması nedeniyle sinirsel bir boşluktan ve ya rahatsızlıktan bu gibi olaylar meydana gelebilir. Bu gibi olayların düşünemeyeceğimiz kadar çok, aklımıza gelemeyecek kadar ilginç açıklamaları da olabilir. Fakat gerçekliği konusunda küçük bir ihtimal dahi veren olay henüz meydana gelmedi.

Zaman içerisinde yüzyıllar boyunca görüldüğü üzere sahte-bilim ve metafiziksel yanlış düşünceler bilimin ışığında birer birer açıklanmış ve bu düşünceler terk edilmiştir. Günümüzde bilimin ortaya koyduğu verilere bakarsak ruh diye bir olgu yoktur. Bilim dışındaki veriler her ne kadar ruhun olduğuna dair ispatlar sunduklarını öne sürseler de bu verilerin günümüze kadar hiçbir kanıtlanmışlığı da yok. Bu nedenle var olduğu sanılan bu kavram birçok insanın bu dünya üzerindeki  yaşamını belirlemesinde etkili olduğu ve hatta bazılarına da maddi-manevi zarar verdiği için hiçbir gerçekliği bulunmayan “ruh” düşüncesinin kesinliği terk edilmelidir.
Different Themes
Written by Lovely

Aenean quis feugiat elit. Quisque ultricies sollicitudin ante ut venenatis. Nulla dapibus placerat faucibus. Aenean quis leo non neque ultrices scelerisque. Nullam nec vulputate velit. Etiam fermentum turpis at magna tristique interdum.

This is the most recent post.
Önceki Kayıt

0 yorum