Open top menu
24 Temmuz 2014 Perşembe
Hayatımızın amacı nedir?

Birçoğumuzun ara sıra aklına gelen bazılarımızın da üzerine bir hayli kafa yorduğu halde bir türlü cevabını bulamadığımız sorular vardır. İçinden çıkılmaz gibi görünse de bu soruların cevapları bazen çok basit olur bazen de üzerinde düşünülmesi sadece zaman kaybı olmaktan öteye gitmez. Bazıları ise öyle özel sorulardır ki ne kadar insan varsa o kadar cevabı vardır. Örneğin “hayatımızın amacı nedir?” sorusu bunlardan en güzel örnek olanlardan biridir. Hangimiz düşünmedi ki ilerde ne yapacağımızı, nerede olacağımızı, nasıl yaşayacağımızı? Birçoğumuzun cevabını etrafımızdaki insanlar belirledi tabi. Ama bazılarımız ise denemekten kendini alamadı. Peki amacımız nedir bizim?
Bir toplumda yaşamak için en büyük gereç tabi ki paradır. Beslenme, barınma ve giyinme gibi temel ihtiyaçlarımızı ancak parayla karşılayabiliriz. Bunun yanında insani olarak eğlenmeye, sosyalleşmeye, gezmeye ve diğer zaruri isteklerimizi karşılama ya giden tek yol paradır. O halde ilk amacımız para kazanmaktır. Öyle mi? Para kazanan herkes çok mu mutlu? İstediği her şeyi parayla alanlar ve ya alacağını zannedenler de mi çok mu mutlu? Hayatımız o kadar değerlidir ki insan yapımı kağıt ve demir paralara kattığımız anlam bunun yanında çok da değersiz kalmıyor mu? Somut bir şeyle soyutluğa ulaşamazsınız; parayla amacı edinemezsiniz.
Aslında para değildir buradaki asıl amaç. Mutluluktur. Fakat ancak parayla mutlu olunabileceği sanısı var ki bunu da toplumdan bir bireye çok görmemek lazım. Herkesin öyle gördüğü ve düşündüğü bir toplumda paranın amaç olması çok da hor görülecek bir şey değildir elbette. Parayla mutluluk satın alabilirler ama mutluluğu parayla satın alamazlar. Maddiyatı amaç edinenler hayatın mutlaka bir yerinde takılıp düştükleri zaman çok zorluk çekerler. Başka bir yerlerde ararlar maddiyatı ve sıkıntılıdır bu süreç. Oysa mutluluğu hedef alıp maddiyatı bu yolda kazanmaya çalışırsak en zor anlarımızda bile mutlu olmamız işten bile değildir. Maddiyatın bir toplum içinde önemli bir yerde olduğunu kabul edilmeli fakat bunun amaç olmasını kesinlikle yadırganılmalıdır.
Bunun dışında bu dünyadaki asıl amacı öldükten sonraki hayat için çalışmak olduğuna inanıp bu yolda baş gösterenler var elbette. Bu şekilde mutlu olduklarında onlara söylenecek hiçbir söz yoktur. Fakat öldükten sonraki bir yaşam için bu dünyayı hiçe saymaları ne onların dininde yer alır ne de bu dünyaya uygun bir davranıştır. Herkesin ölümden sonraki yaşam için bir ibadethaneye kapanıp ömürlerini sadece ibadet ederek geçirdiğini varsayarsak insan ırkının ihtiyaçlarını karşılayacak yoktan bir kuvvete ihtiyaç vardır ki görüldüğü üzere bu imkansız. Beslenme, barınma, üreme ve birçok ihtiyacımızı karşılayacak birileri olmayacağı için de insan ırkının sonu bu şekilde gelir.  Yani bu dünyaya kendimizi tamamen ibadet etmeye vermek için de gelmediğimiz sonucunu kolayca çıkarabiliriz. Mutlaka hayatın içinde bir rolümüz olmalıdır.
Şimdi de herkesin kendi istekleri doğrultusunda bir hayat sürdüğünü düşünelim. Herkes geziyor, istediğini istediğinden alıyor, istediği yerde kalıyor. Peki düzen olmadan ihtiyaçlarımızı nasıl karşılayacağız? Bizi eğiten öğretmenler, iyileştiren doktorlar, koruyan güvenlikler, hakkımızı savunan yasalar ve birçok mesleğin yapılmadığı bir yerde yaşamak kulağa çok mantıklı gelmiyor gibi. Bir "toplum" şeklinde yaşamadan düzensizce yapılan işler insan ırkının ömür süresini çok kısaltacağı gibi bu süreyi de başta çok güzel gibi görünüyor olsa da aslında hiç mutlu olamayacağımız bir düzen içerisinde yaşamamız gerekebilir. O halde nasıl bir yaşam süreceğiz? Bu dünyadaki amacımız nedir?
O halde kendi isteğimize göre sürebileceğimiz, her istediğimize sahip olabileceğimiz, her şeyin merkezinde ve ya çok dışında olabileceğimiz bir hayat süremeyeceğimizi kolayca kavradığımızda, hem toplumdan bir rol kapıp hem de hayata dair nasıl bir amaç edinebileceğimizi düşünebiliriz. Bizim herhangi bir şekilde para kazanmamız gerektiği, asıl amacımızın bu olması gerektiğini göstermez. Hem işimizi yapıp hem de kendimize bambaşka bir hedef, hayal koyabiliriz ki bu da gerçekleşene kadar hayatımızın amacını oluşturabilir. Somut olan hedeflerimiz genelde geçici olanlardır. Bir araba hayal ederiz sonra daha yenisini, bir ev isteriz sonra daha büyüğünü... O halde hayatımızın amacı öyle daha çok soyut bir şey olmalıdır ki ne eskisin, ne sahiplenilsin, ne de nesnel bir şey olarak sizin özelinizden çıkabilsin.

Bir şekilde buradayız ve bir şekilde de gideceğiz bu gemiden; mühim olan geminin dengesini bozmayacak türümüze özgü bir yolculuk. İnsan ırkının en özünde mutluluk ihtiyacı vardır. Hayatı boyunca da bunu bir yerlerde arar durur. Hayatın amacı ne para, ne saygınlık, ne ünlü olmak ne de iktidarlıktır. Aradığınız cevap; MUTLULUK. Dediğim gibi; ne kadar insan varsa o kadar cevabı vardır hayatın amacının.Ama verdiğiniz cevaplar hep mutlu olacağınızı düşündüğünüz yerlerde. O halde mutluluğu somutlaştırmaya çalışmak yerine soyut yerlerde arayın. Hayatınızın amacı mutluluksa, kendinize göre mutlu bir hayat süreceğiniz amaç edinin. Cevabı kimse size söylemeyecek; çünkü cevap sizsiniz.
Read more
23 Temmuz 2014 Çarşamba
Hangi Üniversite ?

 Hepimizin bildiği üzere üniversite sonuçları açıklandı. Şaka yapıyorum tabi ki ülkemizde yaşayan binlerce insan bunu bilmiyor bile. Neden bilsinler ki onları ilgilendirmediği sürece. Fakat iş üniversite sonuçlarını dört gözle bekleyen öğrencilere gelince değişiyor tabi. Tanıdığının çocuğu, onun kızı, bunun oğluna gelince "Sizin çocuk naptı, nereyi kazandı?" diye sormadan da geçmiyorlar. Birden dikkat kesiliyorlar sanki sordukları soru onlara bir şey katacakmış gibi. Sanki çok da umurlarındaymış gibi... Öğrencimiz toplum kriterleri ve ya soran kişinin seviyesine göre iyi bir yeri kazanmışsa ne ala. Böbürlenerek cevap veriyor ebeveynimiz. durum tam tersi olduğunda ise mutlaka mantıklı bir açıklama getiriyorlar "Kazanamadı." cümlesinin ardından. Bir de bu soruyu öğrenciye soranlar var. Az da olsa istediği bir yeri tutturanlar gülümseyerek cevap verebiliyorken kazanamadığı için muzdarip olan gencimizin içinde fırtınalar kopuyor, içi içini yiyor belki ama ağzından "Seneye inşallah." sözleri çıkıyor çoğunlukla. Evet bay çok meraklı, istediğin sorunun cevabını aldın. Bundan maksimum birkaç saate de unutacaksın o öylesine sorduğun soruyu. Ama o genç için öyle olmuyor maalesef. Senin gibilerle uğraşıyor uzunca bir süre. Kendi içinde savaş açıyor bildiğin. Senin o kalıplaşmış avutma sözlerin onun için hiçbir şey ifade etmiyor daha ne konuşuyorsun. Sen konuştukça kafanı patlatmak isteyen bir genç var karşında. Şanslısın ki sitem etmediklerinden biri olmalısın.
   Peki tüm bunları düşününce, çok mu lazımdı o soruyu sormak, o cevabı vermek, o sınavı kazanmak, o sınava girmek, o sınava gençliğini vererek çalışmak, o okula gitmek. Amacı nedir tüm bunların? Okul... Okul eğitim yeridir ve orada hayata dair bilgiler öğrenmek için gideriz. Kendimizi yetiştirmek, merak ettiklerimizi dindirmek, kendimizi tanımak, evreni keşfetmek ve öğrenebildiğimiz kadar öğrenmek... Peki buna neden etik ve sosyal değerler yükleyip hangi okulda okuduğumuz ve ya okuyacağımız konusunda yüzeysel tartışmalar yapar insanlar? Bir okulu daha değerli kılan şey daha kaliteli bilgiler edinilmesidir; daha çok para kazandıracak ve ya daha saygın olunacak bir meslek sahibi olmak değildir ki asıl amaç. Neden buna göre okunulan bölümü, okulu ve ya bulunduğu şehri küçümsüyorlar anlamak hiç güç değil. Bir yerden sonra bilinçaltına giden tek şeyin 'para' olduğu insanların göz bebeklerinde yeşil bir dolar işareti var sanırım ki her olaya bu yönden bakıyorlar. Yoksa çok da önemli değil onlar için eğitimdir, mutluluktur, sevinçtir, eğlencedir. Çünkü onlara sadece parayla ulaşılabileceğini düşünürler. 
  Bir gencin ilk hayali genellikle çok mutlu olmaktır. Bu yüzden çoğu genç üniversiteye gitmeden istediği bir mesleği yapmayı ve ya çok para kazanabileceği bir bölümde okumayı hedefler. Olaya maddi açıdan bakanlar içlerindeki birçok şeyi ne yazık ki kaybetmişlerdir. Fakat hala umudu olup sadece mutluluk peşinde olup parayı ikinci plana atan gençler ise hayatın acı tecrübelerini edinmek zorunda kalırlar çok zaman. Kimi istediği bölüme gidemez kimi gider ama açlıktan bunu düşünmez olur. Az bir kısmı bu ikisini de gerçekleştirir ama bu sefer başka zorluklar ortaya çıkar. Yani istisnasız herkes bir zorlukla karşı karşıya gelir. mühim olan bu zorlukların derecesidir. Öyle ki sevdiğimiz bir hayatı sürerken ortaya çıkan zorluklara kolayca göğüs gerebilirken zaten mutsuz olduğumuz bir hayatta bir de aksilikler çıkınca iyiden dayanılmaz olur. İşte bu yüzden sadece istediğimiz gibi bir hayatı yaşamaya odaklanmalıyız. Diğer insanların ne dediğini dinlerken de bu imkansız olabilir.
  Kendi hayatınızın kahramanı ancak siz olabilirsiniz, bu da ancak kendinizi dinlerken olabilir. Konuşurlar, sorarlar, azarlarlar, baskı yaparlar ama üzemezler, kıramazlar, sinirlendiremezler, yenemezler; tabi kendi kontrolünüzü elinize alıp bunları sadece sizin yapabileceğini öğrendiğinizde... 
Read more