Sanatın ne olduğu çok uzun
yıllardır tartışılmaktadır. Öyle ki birçok kişi bir veya birkaç cümleyle sanatı
tanımlayabilirken birçok kişi ise sanatın tanımlanamayacağını savunur. Sanat böylelikle
çok özel bir kavramdır. Fakat her zaman içimizde olan ve olmaya devam eden bu
olgunun kavramını bir kenara koyup üzerinde konuşabiliriz.
Bundan çok eski çağlarda ilk
insanların ortaya çıkış zamanlarında bir iletişimsizlik olabileceğini hepimiz
tahmin edebiliriz. Ne istediklerini, ne düşündüklerini ve ne yaptıklarını
aralarında herhangi bir iletişim aracı olmadığı için aktaramıyorlardı. Çeşitli beden
dili hareketleri ve çıkardıkları sesler bunları anlatmak için çok yetersiz
kalıyordu. Neyse ki bir gün geldi ve içlerinden biri bunu resmederek anlatmaya
başladı. Mağara duvarlarına ve ya bulduğu taştan yüzeylere çeşitli aletlerle bir
şeyler çiziyor ve düşüncelerini aktarmaya çalışıyordu. Bunu bir başkasına
göstermek için yapabileceği gibi yalnız olduğu durumlarda da o ruh haliyle
yapabileceğini düşünürsek sanata dair ilk bulgularımız bu çağlarda başlamıştı. Zamanla
semboller, figürler, imgeler girdi işin içine. Bu da o insanların en önemli
iletişim kaynaklarından biri haline geldi. Bazı insanlar bunun sanat olmayacağı
yargısına varırlar. Peki onlara bir sorum olacak. Konuşma dili ve yazı dili
yeterince geliştiği ve artık bu tür bir çizme eylemine ihtiyaçları kalmadığı
halde neden hala bu işe devam ettiler?
İnsan bazen duygu ve
düşüncelerini, hayal gücünü aktarmak için tek bir yol seçtiğinde başarısız
olabiliyor. Bunları anlatmanın hala sayısına ulaşılmamış sonsuz yolu vardır. Bazıları
toplumda daha öne çıkmıştır ve hatta meslek haline gelmiştir. Sanat diyince
aklımıza resim, müzik, heykel, edebiyat türleri gelir fakat sanat bu kadar dar
bir kalıba dökülemez. Örümcek ağlarından ağaç yapraklarına, mandallardan pazar poşetlerine,
plastiklerden camlara kadar aklınıza gelebilecek doğadaki her varlık sanat için
kullanılan birer malzeme niteliğindedir. İnsan hayal gücünü kullanarak herhangi
bir cismi estetik haz verebilecek bir düzeye getirip hepimizi etkileyebilir. Sanatın
sınırsız bir kavram olmasının en güzel örneği de böylelikle sınırsız materyali
olmasıdır. Bu kadar sınırsızlığın içinde sadece konuşarak ve yazarak iletişim
kurmak kendi hayal gücümüze de bir anlamda ihanet etmek gibidir.
Zamanla gelişen mimariler, yazı
şekilleri, resim örnekleri sanatın zamanla geliştiğini gösteriyor gibi
düşünürüz. Hayır, öyle bir şey mevzu dahi olamaz. Sanat ilerleyen bir olgu
değildir. O sadece insanın hayal gücünün sınırsızlığı çok iyi gösterebilir. Zamanla
gelişen şey sanat değil, bu uğurda kullanabileceğimiz malzemelerdi. Resim için
binlerce ton renk ve boya çeşitlerini üretmemiz, mimari için çok farklı
malzemeler üretmemiz sadece olanakları iyileştirdi. Bunun yanında toplumda
sanatın kabul görmesi de önemliydi ki bildiğimiz üzere Osmanlı İmparatorluğu’nda
resim çizmek bile yasaktı. Bu gibi durumlar ortadan kalkıp sanatın kötünün
aksine fevkalade bir olgu olduğu görülünce sanat sınırsız hale geldi ve bugün
bile gördüğümüzde bizi hayrete düşüren ve estetik hazzın doruklarına çıkaran
binlerce eserle karşı karşıyayız.
Sanatın sınırsızlığı ve ne
olduğuna dair az çok bilgi sahibi olduk diye umuyorum. O halde sanatçı kimdir
ona bakalım. Sanatçı sanıldığı üzere öyle veya böyle tanınmış kişiler değildir.
Toplumda en çok karıştırılan sanat ve zanaat kavramlarıdır. Eğer bir insan
yaptığı sanat eserinden para kazanıyorsa o sanat değil zanaat olur. Bu iki
kavramın sınırları birbirine öyle bir geçmiştir ki ayırt etmek gerçekten güç
olabiliyor. Ama işin özü “ben sanatçıyım” diye ortaya çıkan ve sanata dair
hiçbir düşüncesi olmayan kişiler sadece “sanatçı” kavramını kirletmekle
kalıyor. Oysa sanatçılar çok özel kişiliklerdir. Aslına bakarsanız hepimiz bir
şekilde içimizde sanat barındırırız. Çünkü sanatın en önemli özelliklerinden
biri de öznel, biricik, eşi benzeri olmayan bir yapıda olmasıdır. O sadece size
özeldir ve bir başkasının çok benzese dahi aynısını asla yapamayacağı bir
şeydir. Her bakanda, okuyanda, izleyende ve görende farklı duygular ortaya
çıkarabilir. Kesin hükümler içermez. Her zaman dogmalıktan uzaktır ve özeldir. Bu
nedenle hayatımızda kim bilir kaç kez bir sanat eseri inşa ettik. Yazdığımız kısa
bir deneme bile eşsiz ve benzersiz sanat eseri olmaktadır çünkü o sizin hayal
gücünüzdekilerin kelimelere dökülmüş bir halidir. Kimse onun aynısını tıpatıp
aynı şekilde ifade etmiş olamaz. O sizin biricik eserinizdir. Çoğu insan içinde
barındırmadığı için sanatı gereksiz bir işlev olarak görmekten hiç
çekinmeyebilir. Fakat kimimiz içindekileri
en rahatlayıcı bulduğu yöntemle yapmak ister, bu onda hep var olan ve ya içinde
barındırabildiği bir istektir. Kimisi eline kalem alır kimisi ise fırça…
Konuşma gibi en önemli bir iletişim aracının yanında duygularını bu şekilde
aktarmak isteyenler ise, işte biz onlara sanatçı diyoruz. Yani sanatçı ruha sahip herkes aslında sanatçıdır, bunu birinin ona söylemesi ve ya bu konuda ün sahibi olması gerekmez. Çünkü sanat şanla, parayla ilgilenmeyecek kadar yüksek bir mertebededir.
Etrafımıza baktığımızda gördüğümüz
bir masa, kalem, pencere, televizyon, televizyonumuzun markası, perde,
üzerimizdeki kıyafetler vs. her şey birinin hayal gücünden yola çıkılarak
yapılan eserlerdir. Yani aslında sanat her yerdedir. Sanat olmadan bu gibi
tasarımları yapamazdık, o halde bir düşünelim sanatsız hangi çağda
kalacağımızı. Böylelikle sanat her toplumun kalbidir, sanat bir toplumda ne
kadar gelişmişse o toplum uygarca o kadar gelişmiştir. Biraz düşünürsek
etrafımızdaki her şeyin bir sanat dahilinde olduğunu görür ve sanatın ne denli
önemli olduğunun farkına varabiliriz.
İşte sanat kavramı bu yüzden
tartışmaya tamamen açıktır. Sanata dair bir kavram da en az onun kadar öznel
olup sadece o kişinin nasıl anladığına bağlıdır. Sanat sonsuzluktur.
0 yorum